3 Haziran 2016 Cuma

Kafka'ya Selamlar!

Normalde özel tarihlere takılan, ''Bak bugün de bu vardı, bunun için bir şey yapayım'' diyen biri değilimdir. Zaten uzun zamandır böyle bir yazı yazmak istiyordum fakat zaman yaratmamıştım bir türlü. Bugünü de Kafka'nın ''Kafka'' olduğu gün olarak nitelendirdiğimden, düşüncelerimi artık yazıya geçirmenin zamanının geldiğini fark ettim. 

Kitap okumayı sevdiğim için, beni bir şekilde etkileyen, düşünmeye sevk eden yazarları sadece bir kitabını okumuş olsam dahi seviyorum. Kafka da bu şekilde ''bir kitap'' ile hayatıma giren, ''Bütün kitaplarını okuyup bitirince ne yapacağım be!'' diye düşündüğüm ve belki de hayatımda bu denli önemli bir yer tutan tek yazar. 
Yaşadıklarının çok ötesinde, kendini tamamen benliğinden soyutlayarak bir şeyler ortaya koyan yazarlara nedense alışamıyorum ben. Okuduğum kitabın yazarıyla ilgili özellikle birkaç şey okumaya özen gösteriyorum ve okuduğum şey ile yapıtında gördüğüm şey birbiriyle örtüşmeyince bende garip bir şekilde kandırılmışım gibi bir his uyandırıyor. Tabi bu okuyucudan okuyucuya değişen, tamamen beklentiyle ilgili bir durum. 
Ve işte Kafka -Ah,Kafka!- tam bu noktada, beklentimi en iyi şekilde karşılayan yazar! Yazdığı her kitapta, söylemiş olduğu her sözde yaşamının o şekilde olmasındaki en büyük etkeni -babasını- hiçbir şekilde beyan etmeden, ama artık Kafka'yı bir şekilde anlamaya başlamış birinin hissedebileceği türden işlemiş yapıtlarında. Kafka kendisinden uzaklaşıp bambaşka şeyler yazsaydı etkilenir miydim, yine Kafka olur muydu, bilmiyorum. Kendini bir böcek kadar değersiz hissetmesinden dolayı yazdığı Dönüşüm, babasının otoriter ve baskıcı kimliğinden dolayı büründüğü ve bir ömür boyunca peşini bırakmayan suçluluk psikolojisi yüzünden ortaya koyduğu, bir sabah uyanıp kendini bir davanın içinde bulan Josef K...

Tabi ki de burada ''İyi ki otoriter bir babası varmış da, Kafka böyle bir yazar olabilmiş'' demeye çalışmıyorum. Sadece yaşadığı bazı şeyler var ve bunu yapıtlarında açıkça ortaya koymadan ama sezebileceğimiz şekilde işlemesi. 
Kafka için söylenmiş ve söylenecek çok söz var ama inanın bir şeyler yazmak o kadar zor ki. Uzattıkça uzatacak ve daha sonrasında saçmalayacağım ki şuana kadar çoktan saçmaladım bile! Eğer hala Kafka ile tanışmadıysanız hatta bu aklınızda dahi olmayan bir düşünceyse, lütfen bir daha ve hızlı düşünün! 

10 Mayıs 2016 Salı

Nisan Ayında Okuduklarım ve Mayıs Ayında Okunacaklar || 2016

Yine burada uzun zamandır bulunmamamı kendimce mantıklı nedenlerin arkasına sığınarak açıklıyorum ve artık bu faslı geçeceğim çünkü ben de sıkıldım! 
Ve eskiden hep aynı tür şeyler yayınlamaktan kaçınırken, şimdi sadece her ay ne okuduğumu paylaştığımın da farkındayım. Tabi ''Sadece farkında olmakla kalmışsın, bir şey yaptığını görmedik!'' diyorsanız, haklısınız efendim. Ama bazı şeyleri yoluna koymak adına uğraşıyorum! 

Neyysee işte, bayadır bir şeyler yazmayınca yazdıkça yazasım geliyor. Adamakıllı kitap yorumu yapamayacağımı da bildiğimden hal böyle oldu. ''Adamakıllı kitap yorumu yapamamak''tan kastım nisan ayında sadece iki kitap okumuş olmam. 

Okuduğum kitaplardan biri George Orwell'ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü , diğeri ise Stefan Zweig'ın Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu . 
Bu aralar  kafayı iyiden iyiye takmış olduğum yazarlar, ve bu yapıtlarını da gerçekten çok sevdim. Yazarların okuduğum kitaplarını topluca ele aldığım bir yazı yazmak istiyorum. ve bu ay okuyacağım bir kitap ile Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü kıyaslayacağım bir yazı da yazma gibi bir fikir var aklımda. 

Mayıs ayında okuyacaklarıma gelelim şimdi de. Her ne kadar nisan ayında iki kitap okumuş olsam da, mayıs ayına umutla bakıyorum! - Ayın onuna geldik henüz bir kitap bitirdim diğer bir kitabı yarıladım fakat olsun, umutluyum -

Aslında bu kitapların ismini buraya yazmamın sebebi de, hem ''Bak bir kere yayınladım, hadi Nisan zorla kendini'' imajı yaratmak zihnimde, hem de ne tarz kitaplar okuduğum hakkında, belki de daha önce görmediğiniz kitaplar hakkında fikir sahibi olmanız. Yorumlarını yapamıyorum, bari göstereyim diye düşündüm yani, ne yapayım. 


  • Franz Kafka- Dava
  • Judith McNaught - Koru Beni
  • Karl Marx- Kapital -manga-
  • Aldous Huxley - Cesur Yeni Dünya
  • Stefan Zweig - Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
İşte mayıs ayı için hayaller böyle oldu, bakalım sonuç ne olacak. (OKUYAMADI)
Eğer bu aralar ne okuduğunuzu, favori kitaplarınızı ya da herhangi bir şeyi benimle paylaşmak isterseniz çok mutlu olurum, görüşmek üzere ! 


3 Nisan 2016 Pazar

Mart Ayında Okuduklarım | 2016

Bu ay beş tane kitap okudum ki daha az okuyacağımı sanıyordum sınav haftam olmasından dolayı. Tek sorun, beş kitaptan sadece bir tanesini tam manasıyla beğenmiş olmam, nedenlerini anlatacağım zaten. Hadi başlayalım! 

Bu ay okuduğum ilk kitap Harlan Coben'in Asla Vazgeçme'si. ''Şubat Ayında Okuduklarım'' yazımı da okuyan varsa eğer hatırlayacaktır, geçen ay da yazarın Orman kitabını okumuştum ve çok beğendiğim için yazarın elimdeki diğer kitabını da bekletmemek istedim. 
Adam'ın en yakın arkadaşının intihar etmesi üzerine ailesi de Adam için endişeleniyor ve Adam'ın yaptığı her adımı kontrol altına almaya çalışıyorlar. Adam'ın arkadaşlarıyla olan mesajlaşmalarını okumaları üzerine yolunda gitmeyen bazı şeylerle karşılaşıyorlar ve olaylar bu şekilde başlıyor. 
Kitabın sevmediğim yanlarına gelirsek;
  • Yazarın anlatımı gerçekten akıcı, sıkıcı bir kitap değildi ama konusu itibariyle okuyucuda merak uyandırmıyordu
  • Yazarın diğer kitabında olduğu gibi bu kitapta da yazardan bir şeyler, ufak ufak verilen mesajlar bekledim ama öyle bir şeye rastlamadım
  • Kitabın sonunu da heyecan verici ya da ''ters köşe'' yapan türden bulamadım
Kitaba puanım 4/5 oldu. 

Bu ay okuduğum ikinci kitap ise Aylak Adam. Ay içerisinde kitabı okusam mı okumasam mı diye düşünürken sonunda bitirebildim. Sanırım yazarın diline alışık olmadığımdan kitabın içerisine girmem ilk aşamada zor oldu, ama daha sonrasında bu sorun ortadan kalktı. Yine de beklentimi tam olarak karşılayan bir kitap olmadı ne yazık ki. Kitaba puanım 4/5

Ve işte bu ayı güzel kılan kitap, Ceza Sömürgesi. Her bir cümlesini, karakterlerini analiz ede ede okuduğum, günümüze indirgenecek  bir çok özelliğe rastladığım çok fazla şey vardı. Kitabı okumanızı tavsiye ediyorum, ve lütfen; Kafka'yı yalnızca okumayın. Tahliller yapın, notlar alın ve kitaptan alabileceğiniz her şeyi alın!

Okuduğum diğer kitap ise, Trendeki Kız. Zaten kitabı birçoğunuz ya okuduğunuz ya da daha önce birçok kez gördüğünüzden konusundan bahsetmeyeceğim. Sadece yine kitabın sonunu çok çarpıcı bulamadım. Bu yüzden kitaba puanım 4/5

Ve bu ay okuduğum son kitap ise Aşkın Şarkısı. Kitabı çok isteyerek aldım, kitabı alırken beklentim ne yöndeydi bilmiyorum ama kitabı beğenmedim. Karakterlerin birbirleriyle ilişkileri, erkek karakterin bir dediğinin bir dediğini tutmaması ve hatta olayların başlangıcı bile fazlasıyla garipti. Kitaba puanım 3/5 


Görüşmek üzere!

9 Mart 2016 Çarşamba

Şubat Ayında Okuduklarım | 2016

Her ne kadar bir şeyleri aksatmamaya özen göstersem de, bazı şeyler daha öncelikli oluyor ve ne kadar çabalarsak çabalayalım geri planda kalan şeyler muhakkak oluyor. Burada kitap yorumu yapamıyorum mesela son zamanlarda, ve kitap okuma hızım da düştü. Son derece iç karartıcı bir girişten sonra, gecikmeli de olsa şubat ayında okuduklarıma gelelim.
Bu ay altı kitap okumuşum. Ocak ayına kıyasla biraz az ama kendi içinde değerlendirirsek ve bu ay şuana kadar okuduğum kitap sayısını göz önüne alırsak son derece iyi. 

  • Orman - Harlan Coben 5/5
  • Sırça Köşk- Sabahattin Ali 4/5
  • Oyunbaz-Wulf Dorn 5/5
  • Pelikan Çıkmazı- Debbie Macomber 5/5
  • Katip Bartleby - Herman Melville 4/5 
  • Kinyas Ve Kayra - Hakan Günday 5/5 
Beş puan verdiğim kitapların yorumlarını zaten ayrı olarak gireceğimden onlara yorum yapmayacağım şuan için. Dört puan verdiğim kitaplarda bir puanı nereden kırdığımından ve kitapların konularından kısaca bahsetmek istiyorum.

Sırça Köşk, yazarın okuduğum üçüncü kitabıydı. Diğerlerinden farklı olarak önceden okuduğum iki kitap da yazarın romanı, bu kitap ise öykülerden oluşan bir kitaptı. Bir puanı kırmamın sebebi ise, gerçekten kendime bir pay çıkaramadığım bir iki öykünün olması ve genel manada kitaba daha büyük bir beklentiyle başlamış olmamdı. 
Katip Bartleby, konusuyla ilgimi son derece çeken bir kitaptı. Yapmamayı ''tercih'' eden bir katibin hayatını anlatıyor diyebilirim kısaca. Bir puanı kırmamın sebebi ise, katibin hayatının önceki kısmını da merak etmem ve bu konuyla ilgili kitapta çok bir şeyin bulunmamasıydı. Önemli bir ayrıntı verilmişti evet, ama eksik kaldığını düşünüyorum. Beş puan verip vermemek arasında çok kararsız kaldım ama sonrasında dört puan vermenin daha adil olduğunu düşündüm çünkü bu ay okuduğum kitaplar arasında ciddi manada beğendiğim kitaplar oldu, ama kitabı kesinlikle tavsiye ederim.


Benim şubat ayında okuduklarım ve söylemek istediklerim bunlardan ibaret. Siz şubat ayında kaç kitap okudunuz ya da bu kitaplardan okuduklarınız var mı, beğendiniz mi? Benimle paylaşırsanız mutlu olurum! 

17 Şubat 2016 Çarşamba

Kitap Yorumu | Oyunbaz

Kitabı bitireli yaklaşık on-on bir gün oldu fakat yorum yazmak için uygun zamanı bulamadım bir türlü. Aslında şuan da uygun bir zaman değil ama, her gün birbirinin aynısı şeklinde devam ettiğinden ve o ''uygun zamanı'' bulmam bir hayli zor olacağından, şuan buradayım. 

Polisiye- gerilim türündeki kitapları okumayı çok seviyorum. Bu türe biraz ara vermiştim ama bu ay bu duruma bir son verdim, ve geri dönüşümü böyle bir kitapla yaptığım için de çok mutluyum.

Kitabımızın konusuna gelecek olursak, ana karakterimiz Jan bir gün beklenmedik bir zamanda, kimden geldiği belli olmayan güller alıyor. İlk önce güllerin kız arkadaşı tarafından gönderildiğini sanıyor ve bu olayın üzerinde pek durmuyor. Ama sonrasında güllerin kız arkadaşı tarafından gelmediğini öğreniyor. İlerleyen zamanlarda güller gibi kimden geldiği belli olmayan mektuplar da almaya başlıyor. Mektuplar, güller ve kasabadaki cinayetler arasında bir bağlantı kurmaya başlıyor. Ve takip edildiğini fark ediyor. 

Yazarın hayal dünyasını gerçekten çok ama çok beğendim. Bir erkeğe saplantılı bir şekilde aşık olan bir kadın çizmesi -bu bir sır değil, kitabın başlarında öğreneceksiniz zaten- yani bu kadar olayı bir kadının yapması, çok ayrı bir şeydi benim için. 

Yazarın hayal dünyası kadar, dilini de çok beğendim, konu ne kadar güzel olursa olsun onu pek de çekici kılamayan, anlatımla gözümüzdeki değeri azalan pek çok kitap biliyoruz.  
Bazı kitapların yazarlarının ''Ben x türünde yazıyorum, belli bir olayım, karakterlerim var bunu anlatabileyim yeter'' dediklerini düşünüyorum ben genelde. Yani, yazarın bir konu hakkında eleştirisini dile getirmediği -ki bunu nerede kullandığı ne biçimde anlattığı da çok önemli tabi ki- sadece kitabının konusu çerçevesinde bir şeyler yaptığı kitapları pek sevemiyorum ben. Oyunbaz da bu yönüyle diğer polisiye türündeki kitaplardan, hatta birçok kitaptan ayrılan bir kitap oldu benim için. 

Kitabın sonunda da şok olduğumu söylemeden geçmeyeyim. ''Katil kim'' mantığıyla neredeyse herkesten şüphe ederek okudum kitabı ama, yok... Gerçekten yazarı tebrik etmek lazım.
Oyunbaz benim 2016 favorilerime şimdiden dahil olmuştur! Kaliteli bir gerilim romanı okumak isteyenlere tavsiye edilir! 

13 Şubat 2016 Cumartesi

Filmlerden konuşmaya da var mıyız? || Hayat Güzeldir

Kitap yorumları hazır ama elimde fotoğraf olmadan onları yayınlayamıyorum. Bu sürede de burası boş kalsın istemediğimden favori filmlerimden bir tanesini sizlerle paylaşmak istedim.

Aslında film iki kısımdan oluşuyor. Filmin ilk yarısı, biraz daha romantik türde. II. Dünya Savaşı öncesi Guido ve Dora'nın tanışmasına, yaşadıkları ilişkiye, evliliklerine şahit oluyoruz.
 Filmin ikinci yarısında ise II. Dünya Savaşı başlıyor. Yahudi olduklarından dolayı Guido ve Giosue ( Guido ve Dora'nın oğlu) Giosue'nin doğum gününde zorla bir trene bindirilip toplama kampına götürülüyor.  Yahudi olmamasına rağmen Dora ailesiyle birlikte aynı trene binmek istiyor ve farklı vagonlarda toplama kampına götürülüyorlar.

Filmde bir babanın oğlu için neler yapabileceğini, imkanları nasıl zorlayabileceğini ve belki de en önemlisi çok zor durumlarda bile gülümsemeyi bilmemiz gerektiğini çok net bir şekilde görüyor, farkına varıyoruz.
Konuyu çok iyi anlatamadığımı biliyorum fakat başka nasıl anlatabilirdim bilemiyorum. Filmde beni etkileyen -filmin başından sonuna kadar her sahnesi etkileyici olsa dahi- özellikle birkaç sahne vardı fakat onları buraya aktarmam izlemek isteyenler için pek de doğru olmazdı. 

Filmi farkına varmanızda  ya da filmi önceden izlemiş ve şuan olayların gözünüzün önünde geçmesinde bir payım olduysa; ne mutlu bana! 
Kitap yorumlarıyla birlikte çok kısa bir süre sonra tekrar görüşeceğimizi umuyorum,kendinize iyi bakın! 

4 Şubat 2016 Perşembe

Dizilerden konuşmaya da var mıyız? | Teen Wolf

Bu yazıda kendimi yer yer ifşa edecek ve hüzünlü, dibine kadar ''umutsuzluk'' barındıran aşkımdan bahsedeceğim... Kendimi biraz rezil edeyim, daha sonra kaldıracağım bu yayını, meraklanmayın!

Benimle ilgili yakın arkadaşlarımın, hatta bir-iki defa konuştuğum insanların da net olarak bildiği şeylerden biri; Tyler Posey'e aşığım... Şimdi diziyi bilmeyenler ''Evlendirme programına çevirme burayı, diziyle ilgili yoruma gel'' diyebilirler ama sevgili Güzin ablalarım, olay tam da orada başlıyor. Dizinin başrolü Tyler, onu tanımam da bu şekilde oldu zaten. Ben ''Tatildeyim, umrumda mı dünya!'' modundayken arkadaşım yeni bir diziye başladığını ve başrolün çok yakışıklı olduğunu söyledi. Tabi ben de tatilden döner dönmez bir hışımla diziye başladım ve taa daa! Bir bölümü on kere izlemeler, doğduğu saate kadar araştırmalar, sosyal medyanın aklınıza gelen her türlü yerinden mesajlar atmalar. (Sırf daha çok şey yazabilmek, yazdığı her şeyi anlayabilmek adına günde yüz adet İngilizce kelime ezberledim ve şuan ki İngilizcemin gelişmişlik seviyesini ona borçluyum! Sevginin gücü adına!!) 

Tabi ki bahsetmek istediğim asıl olay bunlar değil, sadece sanırım biraz saçmalamak ve daha samimi bir ortam adına bunları da eklemek istedim. Artık yayınlarımı okumaktan kaçınırsanız, gerçekten size kızamam! 
Diziyi dördüncü sezonunda bıraktım ve bundan hiç mutlu değilim işin gerçeği. Özlediğim o kadar çok şey var ki diziye dair... 
 Benim ''fantastik'' anlayışım sanırım biraz farklı. Olayların çok az bir seviyede olması bile benim için yeterli oluyor, ben daha çok dostluğa, beni eğlendirip eğlendirmemesine bakıyorum niyeyse; bunları arıyorum dizide. Ve sevdiğim birçok karakterin diziden çıkmasıyla, Kira'nın diziye girmesiyle -nefret içerikli söylemlerden kaçındığım için bu konuya değinmeyeceğim- diziyi bıraktım. 
Bunu daha çok sizin bana tavsiye vermeniz için yazdım. Ey Teen Wolf izleyenler! Diziye devam etmeli miyim? Eski tadı var mı dizinin? Yardımcı olacak birileri çıkarsa ya da dizi hakkında konuşmak isteyen biri, çok memnun olurum.

Bu bolca saçmalığın olduğu yazıyı okuyanlara gerçekten teşekkür ediyorum!